KaşDetaylı Bilgi
Kaş, Antalya’nın batısında yer alan, son derece çetin bir coğrafi yapısı olan yaklaşık 53.500 kişinin yaşadığı kırsal nüfusu ve kıyı bandında yaşayan nüfus olarak dağılım gösteren bir ilçedir.
Kaş, begonvil çiçekleriyle kucaklaşan tarihi dokusu, eşsiz mavi bayraklı plajları, yerleşik Yörük-Türkmen kültürünü yansıtan dağ köyleri, birbirinden özel kiralık villaları; Antalya ve ülkemiz turizminde farklı bir yeri vardır. Kitle turizminin olmadığı sakin bir şehir ve gün geçtikçe gelişen, daha fazla rağbet gören, tarihle turizmin birleştiği özgün bir turizm merkezidir.
Kaş aynı zamanda tarihi derinliği olan bir yerdir. Antik Likya kültürünün ve demokrosisinin merkezi olan Patara ve Likya birliği meclis binası burada bulunmaktadır. Antik tarih sadece Patara’da , Xanthos, Phellos ve onlarca antik kalıntılarda değil kasabanın her tarafında karşınıza çıkıveren Kral mezarlarında , kayalara oyulmuş antik evlerde, Kaş-Uzun Çarşı’da ve Kalkan’da Cumbalı-Ahşap Osmanlı Evleri’nde , Bezirgan Köyü’nde antik kaya mezarlarına öykünerek yapılmış Tarihi Bezirgan Tahıl Ambarları’nda ve her yerde canlanıyor.
Kaş ilçesi, demografik olarak bakıldığında, Kaş merkez, Kalkan merkez ve Kınık sahil kesimi kıyı bandı olarak tanımlanabilir ve bu sayılan yerlerde yaşayan nüfus, toplam nüfusun yaklaşık %30’unu temsil etmektedir. Kınık bölgesi esasen kırsal nüfusa da dahil edilebilecek bir bölgedir, Patara Plajı ve çevresinde yer alan işletmeler bulunsa da esas yerleşim Kınık tarafında yer almaktadır ve bu durum düşünüldüğünde Kaş kıyı bandı nüfusunun genel nüfusa oranı %22’lere gerilemektedir. Bu çerçevede Kaş nüfusunun %75’inden fazlası kırsal alanlarda yaşamaktadır tespiti yapılabilir.
Kaş kıyı bandı, Kaş merkez ve plajları, Kalkan merkez ve plajları, Patara Plajı ve son olarak Kaputaş Plajı olarak ayrıştırılabilir. Bu yerler yoğun turistik aktivitenin yaşandığı, deniz merkezli turizm anlayışının hakim olduğu yerler olarak tanımlanabilir.
Tarih
Kaş’ın etrafında adı bilinen Istlada, Apollonia, İsinda, Kyaenai gibi antik kentler yanında ismi bilinmeyen birçok harabe yeri vardır. Bunlar irili ufaklı antik yerleşimlerdir. Örneğin Tüse Köyü’nün yakınındaki alçak bir tepe üzerinde Tysse adında küçük bir yerleşim bulunur.
Arkeolojik buluntularla kanıtlanan Habesos adı, antik kentin en eski adıdır. Antik kent tarihte Antiphellos ismi ile anılmıştır. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıdır. Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Anadolu seferi sırasında, Krallığın egemenliği altına girmiştir. İskender’in genç yaşta ölümünden sonra bölge, Seleukoslar ile Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir.
Antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramış daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasını takiben Tekeoğulları Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Beyazıt zamanında topraklarına katmıştır.
Antik çağlarda, bugün “Teke Yarımadası” olarak bilinen Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki yarımadada yurtlanan Likyalıların, Hitit metinlerinde Lukkalılar olarak adlandırıldıkları ve İ.Ö. 2. binyıl gibi erken bir zamanda güçlü bir ulusal bilince sahip oldukları bilinmektedir. Luwiler ile akraba bu Anadolu halkında “Birlik” kavramı, daha İ.Ö. 15. yüzyıl sonlarında Anadolu halklarının Hititlere karşı kurduğu Assuwa Konfederasyonu’na girişle vardır. Kadeş’te Mısırlılara karşı Hititlerin yanında olmaları, Homeros’un İlyada Destanı’nda Akha Hellenleri’ne karşı Troyalılar’ın yardımına koşmaları, bu bilincin “Anadolu bütünlüğüne” genişleyen somut göstergesidir. İ.Ö. 540 dolaylarında Perslere karşı direnemeyeceklerini görerek, eli silah tutamayan halkını Ksanthos Kalesi’nde toplayıp ateşe verdikleri ve askerlerin son kişiye kadar çarpışarak özgürlük uğruna benzersiz bir kahramanlık destanı yazdıkları Herodot’tan okunur. Bunun kendilerini birliğe taşıyan ulusal dayanışma bilincine dönüşmesi, İ.Ö. 5. yüzyılda Pers ve Atina egemenliğini içlerine sindiremeyişle ve salt bazı kentlerin kendi aralarında birleşmesi biçiminde sürer. Atinalı Sokrates’in İ.Ö. 4. yüzyıl başlarında, “Likyalılara hiçbir zaman hiçbir kimse bey olamadı” demesi de bundandır.
Likyalıların erken tarihlerde Anadolu halklarıyla ve kendi aralarında birleşerek sergiledikleri bu ulusal bilinç, İ.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında resmen kurumsallaşmıştır. Ve sonuçta, özünde Likya kentlerinin ve vatandaşlarının demokratik bir yasa çerçevesi içinde oylama esaslı seçimle yönetilmelerine dayanan ‘Likya Birliği’ kurulmuştur. Çünkü İ.Ö. 187–168 arası süreçte Rodos’a karşı bağımsızlığı hedefleyen başkaldırı ve ayaklanmalarda tüm ülkeyi saran birlik ve beraberlik ruhu doruğa ulaşmıştır. İ.Ö. 168/67 yılında kazanılan özgürlüğün ardından da bu tarihsel karara varılmıştır. Çağdaş batı yönetimlerine örnek olan bu “birlik” anayasası antik dünyada tektir. İ.Ö. 507’de kurulan ve sözde batı dünyasının ilk demokratik hareketi olan seçmeci ve ayrıcalıkçı Atina Demokrasisi yanında, çoğulcu yapısı ve hakça yönetim biçimiyle gerçek anlamda uygulanan ilk demokrasi olma önemiyle farklıdır. Bu nedenle de Montesquieu’yü çok etkilemiş, 1748’de basılan ‘De L’Esprit des Lois’ kitabında ünlü Fransız tarihçisi ve filozofu bu yasayı demokrasi bağlamında, “antik dünyanın en mükemmeli” sözleriyle övmüştür. Ve 1787’de Amerika Birleşik Devletler Anayasası’nın biçimlenişinde, özellikle Alexander Hamilton ve James Madison’un konuşmalarıyla, çağdaş bir model öneminde baş etken olmuştur.
Likya Birliği antik çağlarda bilinen ilk ve tek birlik değildir, öncesinde İ.Ö. 8. yüzyılda Anadolu’da “İyon Birliği” ve ardından Yunanistan’da çok sayıda yerel birlikler kurulmuştur. Bunların çoğunda, Akha, Teselya ve Makedonya birlikleri gibi, farklı etnik gruplar bir araya gelmişler ve bir birlik oluşturmuşlardır. Likya Birliğini bunlardan ayıran en önemli ve belirleyici fark, “ulusal” olmasıdır; çünkü birliği oluşturan kentlerin aynı soydan halklar olarak ortak bir tarihi geçmişi ve kültürü vardır. Tarih boyu ödünsüzce sahiplendiği özgürlük uğruna, en son Rodos’a karşı kazanılan bir bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş bir “Cumhuriyet’ gibi algılanmalıdır. Devlet yapısı, antik çağ birlikleri arasında en demokratik olanıdır; çünkü Yunanistan birliklerinin milletvekilleri ve meclis başkanları genelde asker kökenli iken, Likya’da yöneticiler ve milletvekilleri daha çok sivillerden oluşmaktaydı. Atina demokrasisinde başkanlar “ömür boyu” o görevde kalma hakkına sahipken, Likya’da başkanlar bir yıllığına ve her seferinde bir başka kentten seçilmekteydi. Ve de antik çağ birliklerinin hiç birinde kadın üye bulunmazken, Likya Birliği’nde kadınlar olasılıkla meclis başkanı seçilebilmekteydi.
Romalı tarihçi Livius, Patara’yı “Likya Birliği’nin merkezi” olarak tanımlamıştır. 1988’de başlayan Patara kazılarının daha ilk yılında, Tiyatro’nun kuzey karşısında ve yönü doğudaki Agora’ya dönük görkemli kalıntının ancak bir Birlik Meclisi olabileceği savlanmış; 2000 yılında başlanan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan tiyatro benzeri mimarisi ve önündeki revakta ele geçen, değişik kentlerden Lykiarkhların heykelleri için yazılmış, çok sayıda kaide yazıtı ile bu görüşün doğrulandığı düşünülmektedir.
LİKYALILAR
Anlatımlara göre Likyalılardan; “Likyalılar Girit’ten gelmedir. Eskiden Girit’te barbarlar otururdu. Europe’nin oğulları Sarpedon (Likya’nın kahraman Kralı) ve Minos Girit Krallığı için savaşmışlardır. Minos, savaşı kazanınca Sarpedon’u yandaşlarıyla birlikte Girit’ten kovdu. Bunlar Asya’ya Milyas’a geldiler. Bugün Likyalıların oturduğu toprakların adı Milyas idi. Milyaslılar’a Solymler denirdi. Likyalılar Milyas’a geldiklerinde Termil adını taşıyorlardı. Bugün de komşuları onlara Termil (Termilai) der. Ayrıca Hitit’ler Likya’dan “Işığın Ülkesi” diye söz etmektedirler.
Atinalı Pandian oğlu Lykos (Lycos: Yunanca Kurt demektir.) da kardeşi Aigeus tarafından sürülmüş, o da Likya’ya Sarpedon’un yanına gelmiştir. İşte bu Lykos (Lycos) dan kinaye ile Termiller’e Likyalılar denmiştir.” şeklinde söz edilmektedir.
İnsanların ölümden sonra da yaşamlarını sürdürdükleri ve bu nedenle de ölümden sonra da yaşamlarındakine uygun bir konut yaptırma inançları birçok kültürde olmasına karşın, hiçbir yerde Anadolu’daki kadar yaygın bir şekilde görülmemektedir. Ölüyü eve benzer bir mezara gömme adeti Anadolu’da İ.Ö. 3. Binin 2. yarısından başlayarak Roma İmparatorluk devrinin sonlarına değin kesilmeksizin sürmüş ve bunun sonucunda da mimari anlamdaki birçok mezar yapısı oluşturulmuştur. Anadolu’da görülen değişik mezar tiplerinden birisi de lahit’tir. Likyalılardan günümüze ulaşan eserlerin başında Likya Kentlerinin bazılarında kayalara oyulmuş mezarlar ile dört bir tarafa serpilmiş Lahitler gelir. Bu Lahitlerin en görkemlisi bugün Kaş (Andifli)’ta Uzun çarşı Caddesinde bulunan ve halk arasında Kral Mezarı olarak adlandırılan Likya Yazılı Anıt Mezardır.(M.Ö.4.yy.) Eser, tek bloktan oluşmuştur ve üzerinde sekiz satırlık Likya dilinde (Bazı kaynaklarda Likçe’de denmektedir.) kitabe vardır.
Günümüze iyi bir konumda gelen ve tek bir bloktan yapılmış olan bu lahdin 1,5 m. uzunluğundaki alt kısmında boncuk motifleri ve sekiz satırlık Likçe bir kitabe vardır. M.Ö. IV. yy.a tarihlenen bu mezarın kitabesi okunamadığından kime ait olduğu anlaşılamamıştır. Bu kaidenin üzerine dikdörtgen prizma şeklindeki anıtın sandukası oturtulmuştur. Kapağın kuzey-batı alınlığında sopasına dayanmış, sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, üzgün görünümlü bir erkek ile bir kadın figürü işlenmiştir.
Güney-doğu alınlığında ise ayakta duran ve uzun bir manto giymiş bir kadın figürü görülmektedir. Ayrıca lahit kapağının her iki yanına da aslan kabartmaları işlenmiştir. Kapağın batı tarafı pencere şeklindedir.
KAŞ’TA TÜRK DÖNEMİ
Antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramıştır. Türkler XII. yüzyılın daha ilk yarısında yörenin önlerine kadar gelmişler yörede etkili olmaya başlamışlardır. 1148 yılındaki II. Haçlı seferi yazarları Türklerin şehrin yakınlarına kadar geldiklerini halkın bu sebeple verimli tarlaları ekemediklerini yazmışlardır. Türkler 1176 savaşından sonra Diyarı Rum-a kesin olarak yerleşme azminde olduklarını göstermişlerdir.
II. Kılıçaslan 1182 yılında Antalya’yı kuşatmış fakat şehri alamamıştır. III. Kılıçaslan zamanında yeniden denizlere açılma hareketi başlamıştır. Bunun en önemli ispatı 1205 yılında Sparta yöresinin fethidir. Burada adı geçen Spartanın şimdiki Isparta veya Antalya’nın batısındaki Patara olduğu söylenir. Daha sonra Kaş ve çevresi Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıfladığı sıralarda XIII. Yüzyılın sonu XIV. Yüzyılın başlarında bu bölge Hamidoğullarının Antalya şubesinin yani Tekeoğullarının eline geçmiştir. Tekeoğulları döneminde bu bölgede imar ve kültürel faaliyetler Selçuklu dönemine göre artış göstermiştir. Tekeoğulları döneminde Antalya ve çevresi bir süre Kıbrıs Krallığının eline geçse de Mehmet Bey (Teke Bey) burayı tekrar almayı başarmıştır.
Bu bölge Osmanlı Devletinin eline Yıldırım Beyazıt zamanında geçmiştir. Zaman zaman Karamanoğulları ve bazı Avrupalı devletlerin saldırılarına uğramış olsa da Anadolu eyaletine bağlanmış ve bu durumunu sonraki dönemlerde de devam ettirmiştir.
Coğrafya
Yüzölçümü 2.231 km²’dir. Batıda Eşen Çayı ile Muğla’nın Seydikemer ilçesinden ayrılır. Doğuda Demre kuzeyde ise Elmalı ilçelerine komşudur. Akdeniz’de tam karşısında, 2.100 m mesafede Yunanistan’a bağlı Meis Adası bulunur. Antalya il merkezine 189 km mesafede yer alan Kaş’ın sahil uzunluğu 70 km civarındadır.
Kaş’ta Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Deniz seviyesinden 700 m. yüksekliğe kadar Akdeniz iklimi etkisi görülür. Yüksek kesimler ise karasal iklim etkisindedir. Kaş Kasabası yazın Akdeniz sahillerimizin gündüzleri en serin yeridir. Ayrıca yazın nem oranı açısından Akdeniz kıyı şeridinin en düşük değerlerine sahiptir. Kışın ise hava sıcaklığının sahilde 0’ın altına hiç düşmediği Türkiye’deki tek merkezdir.
Ekonomi
Kaş halkı geçimini yaz aylarında turizm amaçlı pansiyon, otel, ve motel işletmeciliği yaparak sağlamaktadır. İlçe halkının çoğunun yayla köylerinde toprakları mevcuttur. Ova ve yaylalarda yurdumuzun önemli yaş sebze, meyve ve çiçek üretimi yapılmaktadır. Kış aylarında da üretim seralarda yapılarak içte ve dışta pazarlanmaktadır. Yine yüksek ve dağlık yerlerde elma üretiminde önemli bir tarım girdisidir. Aynı zamanda balıkçılık da önde gelen geçim kaynaklarındandır.
Turizm
- Kaş özellikle dalgıç turizmi bakımında ülkemizin önde gelen merkezlerinden biridir. Meis Adası’na en yakın noktayı oluşturan Kaş’ta tarihi eserleri ve doğa güzellikleriyle önemli turizm potansiyeli vardır. Bir dil gibi denize uzanan Çukurbağ Yarımadası üzerinde yakın zamanda yapılan oteller bulunur. Kaş’ın içinde Büyük Çakıl Plajı, Küçük Çakıl Plajı ve Akçagerme Plajı’nda, Hidayet’in koyu’nda denize girmek mümkündür. Ayrıca kayıkla Limanağzı plajı’na gidilebilir.
- Kaş’ın etrafında yer alan 6 adet mağaradan Kaş’a 18 km. uzaklıktaki Mavi Mağara, Aşırlı Adası Deniz Mağarası, güvercinleri ile ünlü Güvercinlik Mağarası en ünlü olanlardır.
- Kaş’ta artan turizm faaliyetleriyle birlikte, trekking, dağcılık, rafting gibi doğa sporları da gelişmektedir. Gömbe’deki Yeşilgöl ve Uçarsu Şelalesi turist çeken doğa alanlarındandır. Akdağ’ın dibinde bulunan 1220 rakımlı bir yayla kasabası olan Gömbe Kaş’tan 65 km uzaklıktadır. 3015 m. yüksekliğindeki Akdağ ise Batı Toroslar’da Kızlar Sivrisi’nden sonra en yüksek zirvesidir.
- Gömbe’de Komba antik kenti ve buradan 13 km. uzaklıkta Nisa antik kenti vardır. Ayrıca Kaş içinde Kandyba antik kenti vardır. Kaş’a 12 km uzaklıkta Phellos antik kenti bulunur.
- Turistik açıdan önemli olan Kekova’daki batık şehre Kaş’tan tekne ile gidildiği gibi karadan Üçağız’a gidilip kayıkla da gezilebilir. .
- İlçede dalış ve yamaç paraşütü başta gelen sporlar arasındadır. Türkiye’nin en iyi dalış bölgesi olarak kabul edilir. 18 dalış merkezi ile Türkiye’de en çok dalış merkezi bulunan tatil yöresidir.
- Sualtı doğal ve tarihi değerleri açısından Türkiye’de önemli bir noktadır. Bu nedenle bölgede sualtı ekolojisi, mağara bilimi ve arkeoloji araştırmaları 2003 yılından beri yapılmaktadır. Sualtı arkeolojisi konusundaki önemli bir girişim Ekim 2006 yılında Hidayet Koyu’nda yapılan Kaş Arkeopark Deneysel Arkeoloji Projesidir.
Flora ve Fauna
Kaş ilçe sınırları, kıyı bandından yukarı doğru gidildikçe birbirinden farklı iklim ve bitki örtüsü çeşitlerinin gözlemlenebileceği oldukça zengin bir flora ve fauna yapısına sahiptir. Genel olarak ormanlarla kaplı olan arazi, dikkatli incelendiğinde esasen yükseklik farklılıkları ile farklı tipte ağaç ve bitki örtüsü ile birlikte yaban hayatı bakımından da farklı yaşam formlarını barındırmaktadır.
Kaş Florası
Kaş florası kıyı kesimlerinde maki bitki örtüsü ile kaplıdır. Bu bitki örtüsü Akdeniz bölgesinde 0-500 metre yükseklikte görülebilen, kısa, çalımsı bir yapıdadır. İklimin denizin yarattığı nem ile birlikte dağ yüksekliğinin belirli bir yüksekliğe ulaştığı noktada ortaya çıkan bu bitki örtüsü bütün kıyı şeridinde hakimdir.
Kaş ormanları yaklaşık 115 bin hektar civarındadır ve bu varlığın yarısı verimli koru yarısı ise bozuk koru alanı olarak tanımlanmıştır.
Kaş Faunası
Kaş faunası, yoğun orman varlığının bir sonucu olarak son derece zengin bir yapıdadır. Doğal yaşamda küçük türlerden büyük türlere kadar birçok hayvan Kaş ormanlarında ve havzalarında yaşamaktadırlar.
Genel bir sınıflama yapılacak olursa, yaklaşık 10’un üzerinde kurbağa çeşidi, bukalemun ve oluklu kertenkeleyi içerecek şekilde kertenkeleler, kör yılan, sarı yılan, kara yılan ve hazer yılanı, kumru, bahri, ibibik, ağaçkakan, çeşitli kargalar, guguk kuşu, sülün, çulluk, şahin ve doğan, leylek, baykuş ve türleri gibi kuşlar, tilki, kurt, çakal gibi yırtıcılarla beraber karaca, kirpi, tavşan, fareler, gelincik, porsuk, sansar, ayı, yaban domuzu ve sincap bölgeye has hayvan türleridir.
Ormanların derinliklerine girildikçe yaban hayatı da çeşitlenmektedir. Bunlardan en ilgi çekenleri vaşak, yabani kedi, kızıl geyik, alageyik, yaban keçisi, yabani koyun ve Avrupa kunduzu olarak sayılabilir.
Görüldüğü üzere son derece hassas bir yaban hayatı olan bölge, türü tehlikede olan ve koruma altında yer alan canlılara da ev sahipliği yapmaktadır.
Kuş gözlemleri de son yıllarda ilgi uyandıran bir gezi aktivitesi haline gelmiştir. Kaş ormanları içerisinde bu tarz yürüyüşlerin yapıldığı bilinmektedir. Bu tarz gözlemler yüksek seviyede sabır ve dikkat gerektirmektedir.
Deniz canlıları ise yine son derece zengin bir faunaya sahiptir. Konu ile ilgili olarak Kaş deniz altı yaşamını haritalandırmış ve fotoğraflamış olan Murat Draman’ın “Kaş Sualtı Rehberi”nde ayrıntılı şekilde incelenmesi tavsiye olunur.
Akya, Akdeniz genelinde yaygın olarak bulunan, büyüklüğü 2m civarına kadar çıkabilen özel bir balıktır. Kaş ve çevresinde de bu tür balıklar önemli yer tutmaktadır.
Antalya Kaş’ın Neyi Meşhur?
- Kaş tüplü dalış için Türkiye’de ilk tercih edilecek yerlerdendir. 21 dalış noktası ile Kaş tüplü dalış tutkunlarının vazgeçilmez adresidir. Kaş’ta denizin ekosisteminin daha bozulmamış olması sebebiyle farklı balık çeşitlerinin, caretta caretta kaplumbağalarının rahatlıkla görülmesi hatta onlarla beraber yüzebilme imkanı bile bulunabilmesi tüplü dalış tutkunlarının ilk tercih yeridir. Carettaların dünyadaki üreme merkezi olarak Kaş bilinmektedir.
- Kaş ve Kalkan yolu arasında bulunan aynı adı taşıyan sarp kayalıklarla çevrili olan Kaputaş plajı sarp kayalıklarla çevrili olması özelliğinin olduğu nadir plajlarımızdandır. 187 basamak merdiven ile inilen Kaputaş Plajı nisan-ekim ayları arasında tatilci akınına uğramaktadır.
- Yunanistan’a ait olan Meis adası Kaş’a 2,1 km uzaklığındadır ve Kaş’ın pek çok noktasından gayet rahatlıkla görülmektedir. Kaş’tan kalkan deniz otobüsleri ile Meis Adasına ulaşım sağlanmaktadır.
- Türkiye’nin 2. En uzun plajı olan Patara plajı Kaş’a gelmişken görülmesi gereken plajdır. Caretta caretta kaplumbağalarının da üreme alanı olan Patara plajı uzun kum sahili ile ‘Özel Koruma Bölgesi ‘içerisindedir.